ÇOK GEZEN Mİ BİLİR ÇOK OKUYAN MI?
ALİOS'UN ANLATTIKLARI Giyi dağlarında yer alan Alios, mutlak doğrudan olan bir ışıktır. Bu ışık, doymuş silodur. Bu bölgede bağcılık yaygındır. Kütük çubuk dediğimiz bağ cinsi önemli bir alan oluşturur. Alios'un ritüelleri bağcılık üzerine şekillenir. Üzümcülük ile ilgili bilgiler, bölge için önem taşır. Bağ kültürü yaygındır. Kiraz çiçekleriyle kaplı, deniz güneşinin egemen olduğu eşsiz bir coğrafyadır. Bahçecilik, temel geçim kaynaklarındandır.
Zengibar Doğu Afrika sahiline yakın Tanzanya açıklarında Unguja (Zengibar) ve Pemba adlı iki büyük ada ile çevredeki küçük adalardan oluşur. Aslı Farsça olan Zengibâr'a (zenciler sahili) Arapça'da Zencibâr (Berrü'z-Zenc), Avrupa dillerinde Zanzibar denilir. İngiliz sömürgeciliği döneminde koptuğu kara tarafına 1964'te yeniden bağlanan Zengibar, Pemba adası ve etrafındaki küçük adalarla birlikte halen idarî bakımdan Federal Tanzanya Devleti'nin bir kısmını teşkil eden otonom bir bölgedir. Bu adalardan Tumbatu dışındakiler meskûn değildir ve yalnız balıkçılarla turistlerin uğradığı yerlerdir. Kuzeyden güneye uzunluğu 108 kilometreyi aşan, batıdan doğuya genişliği en fazla 45 kilometreyi bulan Unguja, Tanzanya sahilinin 37 km. açığında yer alır. Zengibar'ın yüzölçümü 2650 km2, nüfusu 2002 sayımında 981.754 idi. 2012 yılında nüfus 1.200.000'i geçmiştir ve çoğunluğu Unguja adasında yaşamaktadır. Unguja'nın merkezi olan başşehir Zengibar (403.670) dışında diğer önemli şehirleri Pemba adasında merkez Chake Chake (42.200), Wete (32.600) ve Mkoani'dir (20.000). Ülke üçü Unguja ve ikisi Pemba'da olmak üzere beş idarî bölgeye, her bölge de ikişer ile ayrılmıştır. Zengibar ve Pemba adalarında yerli Bantu kökenliler ve Arap yarımadasından gelen Araplar'ın yanında, X. yüzyılın ikinci yarısında maiyetiyle birlikte İran'dan bölgeye göç eden Hasan b. Ali eş-Şîrâzî'ye nisbetle Şîrâzîler diye anılan grup, Endonezya ve Hindistan'dan gelen çok farklı etnik unsurlardan meydana gelen güçlü bir melez nüfus yaşamaktadır. Yerliler Araplar'dan daha önce adaya yerleştiği ve İslâm'ı kabul ettiği için onlarla rahat anlaşıp birlikte yaşamıştır. İçlerinden kültür seviyesi yüksek olanlara "ustaarabu" (Arap medeniyetine mensup olan) denilmekteydi. İranlılar'ın İslâm'dan önce bölgeye gelip yerleştiklerine dair bilgiler mevcuttur. Hintliler'in bu adalarda XVI. yüzyıldaki Portekiz işgalinden önce de varlıkları bilinmektedir. Uman Sultanlığı devlet merkezini 1840'ta Zengibar'a taşıyınca Hindistan bölgesinden çok sayıda müslüman ve Hindu tüccar buraya gelip yerleşti. XVI. yüzyılda Portekizliler'in hıristiyan Habeş Krallığı'nı desteklemek maksadıyla geldikleri dönemde müslüman Harar Emîri Ahmed Gran'a yardıma gelen Hadramutlu Şâtirî ve Cemâlülleyl ailelerine mensup Araplar daha sonra Doğu Afrika sahillerini ve aralarında Zengibar'ın da bulunduğu adaları yurt edindiler. Yerli kadınlarla evlenip birbirlerine kaynaştıkları gibi Sevâhilî dilini de konuşma dili olarak benimsediler. Bû Saîd hânedanı 1840 yılında pâyitahtı Zengibar'a taşıyınca Arap yarımadasının farklı bölgelerinden çok sayıda Arap buraya göç edip verimli araziler elde etti. Adalarda başlangıçta Araplar önemli bir nüfusa sahipken Şîrâzîler denilen melez toplum, âzatlı köleler ve kıtadan devamlı getirilen Afrika kökenlilerin sayısının giderek artmasıyla çoğunluk konumlarını kaybettiler. 1948'de Zengibar ve Pemba'nın toplam nüfusu 264.162 kişiydi, bunun 44.560'ı (% 16,9) Arap asıllı idi. 148.400'ü Şîrâzî, 51.460'ı Afrika yerlisi, 15.211'i Hintli, 3267'si Komorlu, 296 Avrupalı ve diğer milletlerden 287 kişi yaşamaktaydı. 1964 yılındaki darbe sırasında Arap nüfusun önemli bir kısmı katledildi veya ülkeyi terketti. Zengibar'da halkın geçiminde eskiden olduğu gibi yine karanfil, hindistan cevizi, tarçın, biber gibi baharat ağırlıklı yer tutmaktadır, son yıllarda turizm de önemli gelir kaynakları arasına girmiştir.
İnsan ne ile yaşar? Simon, yaşadığı yerde ayakkabı tamiri yapan bir adamdır. Kış mevsiminin gelmesiyle birlikte ısınma ihtiyacı artar. Simon ve ailesi de deri alarak ısınmak istemiştir. Ancak Simon'un parası yoktu. Bu nedenle, tamir ettiği ayakkabıların parasını köydeki insanlardan tahsil etmesi gerektiğini düşündü. Ancak köylüler de parasızdı. Simon ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Eve doğru yürürken bir meyhane önünde durdu ve şarap satın aldı. Eve dönerken, yolda zor durumda olan bir adam gördü. Adama yardım etti, üşümesini önledi ve evine aldı.
Simon'un karısı, adamı soğuk bir şekilde karşıladı. Ancak zamanla duruma alıştı. Adamın adı Michael'dı. Michael, Simon'un yanında çalışmaya başladı. Çok hızlı ve çalışkan biriydi. Bir gün, zengin bir adam, deri ayakkabı siparişi verdi. Michael adamın yüzüne baktı ve gülümsedi. Ayakkabı yerine terlik dikti. Simon buna çok sinirlendi. Zengin adamın yardımcısı geldi ve ayakkabıya ihtiyaçları olmadığını, patronlarının öldüğünü ve terliğe ihtiyaçları olduğunu söyledi. Simon ve karısı şok oldu.
Sonra, dükkana kız çocukları olan bir kadın geldi ve ayakkabı diktirmek istedi. Kızlar gerçek çocukları değildi. Michael, kadınlar gittikten sonra meleğe dönüştü. Simon ve karısı yeniden şok oldu. Michael, Tanrı'nın onu cezalandırdığını söyledi ve sevgi ve merhameti onlardan öğrendiğini ve akıllanmayı başardığını anlattı.
EĞRİGÖL Antalya ve Konya sınırında, Geyik Dağları'nın eteklerindeki Taşeli platosunda yer alan Eğrigöl, el değmemiş doğası ve endemik bitkileriyle yaylacılar, doğa ve fotoğraf tutkunları ile kampçıları misafir ediyor.
Torosların en yüksek zirvelerinden Geyik Dağları'nın eteğinde yer alan 2 bin 100 metre rakımlı Eğrigöl, bitki çeşitliliği, farklı renklerdeki çiğdemler ve endemik bitkileriyle dikkati çekiyor. Kıvrılarak göle akan çayların oluşturduğu menderesler arasında rengarenk açan çiçekler, dağlarda damar damar uzanan kar örtüsü ile eşsiz bir manzara oluşturuyor. Mayıs ayına rağmen kar kalınlığının yer yer 2-3 metreye çıkıyor.Sahil kentlerinde denize girilirken, aynı dönemde ziyaretçilerine kayak yapma imkanı da sunan göl, piknik için gelenleri de ağırlıyor.
"Bu kitap, umudunu ve merakını kendisine kalkan yaparak şartlar ne olursa olsun yoluna devam etme cesaretini göstermiş olan gezginler, dijital göçebeler ve içinden taşanı akıtmak için kendine bir 'Paris' bulamayanlara yazıldı. "Gökhan Kutluer, okuyucuyu bir uçağın küçük penceresinden Alp Dağları'nı görmenin sevincine ortak ediyor, ellerinden tutup şehirlerde gezdiriyor ve yürümenin olağan güzelliğine eşlik eden olağan dışı karşılaşmalara, kendiliğinden kurulan bağlara davet ediyor. "Yavaş Seyahat", kentleri turist telaşı ile gezmenin değil, dünyayı eliyle koymuş gibi bulmak isteyenlerin öyküsü. Yalnız ama asla tek başına yürümeyenlerin serüveni. Kitabı okumaya başlamadan önce kendinize bir soru sorun: Tek bir yerde kök salmak yerine her yerde çiçek açabilmek mümkün mü? Ve Gökhan Kutluer'in verdiği "Evet!" cevabına inanın. - İlkay Yıldız
Dünyada yeni trend: Yavaş seyahat
Son yıllarda her şey hız kazandı. Özellikle şehir hayatı ve akabinde hızlı yaşamanın karşısında, biraz da olsa yavaşlayabilmenin yolları aranıyor. Önce yavaş gıda hareketi ortaya çıktı, ardından da yavaş şehirler... Bu da beraberinde "yavaş seyahat"i getirdi. İtalya'da yaşayan yazar Gökhan Kutluer, "Yavaş seyahat" adlı son kitabında "Aheste bir ruhun gözlemleri"ni anlatıyor.
Immanuel Kant'tan Eğitim Üzerine İnsan eğitime ihtiyaç duyan tek varlıktır. Talim ve terbiye [Disiplin]hayvan doğasını insan tabiatına doğru değiştirir. Özgürlük sevgisi doğal olarak insanda o kadar güçlüdür ki, bir kere özgürlüğe alıştığında, artık her şeyi onun uğruna feda edecektir. Sırf bu sebepten ötürü talim-terbiyenin disiplin kısmı çok erken dönemlerde yerini almalıdır, çünkü bu yapılmadığı zaman, hayatta daha sonra kişiliği değiştirmek kolay olmayacaktır. Disiplinden yoksun [yani kendi kendini sınırlama becerisi gelişmemiş]insanlar gelip geçici her arzuyu, her hevesi takip etmeye yatkındırlar. Bu yüzden insanda eğitilmesi gereken ilk içgüdü özgürlük iç güdüsüdür. Özgürlük içgüdüsü eğitilmeyenler savaşlarda ya maktul olurlar ya da katil. İnsan ancak eğitimle insan olabilir. Eğitimin kendisinden çıkardığı [oluşturduğu]her ne ise o sadece odur. Eğitimin sürekli düzeltilip geliştirilmesi, nesillerin birbiri ardına insanlığın mükemmeliyetine doğru bir adım daha ilerlemeleri mümkündür; çünkü insan tabiatının mükemmeliyetinin büyük sırrı eğitimde saklıdır.Bir eğitim teorisinin beklentisi [tasarladığı şey]yüksek, göz kamaştırıcı bir mefkuredir ve biz onu derhal gerçekleştiremesek de bunun pek bir önemi yoktur. Koşullar oluştukça teori pratiğe dönüşür. Herkesin yeteneklerini geliştiren ideal eğitim öğretim modeli deneme yanılma yoluyla zamanla ortaya çıkar. İnsanın içerisinde gelişmemiş halde bulunan birçok nüve vardır. Doğal yeteneklerini [birbirlerine göre]uygun müspetler içerisinde inkişaf ettirerek bu nüveleri geliştirmek ve [böylelikle]kaderini gerçekleştirmesini sağlamak bizim işimizdir. Toplum içinde var oluşunu tasavvur eden insan var oluş amacını yerine getirebilir
24 yaşında olan Aslıhan Arslan Balıkesir'de doğmuş büyümüş ve şu an Balıkesir'de yaşıyor. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Aslıhan Hanım yarışmadan kazanacağı ödülle eğitim hayatına yatırım yapmak istiyor. İki kitaptan oluşan Emare serisi, Emare-Sarmaşık ve Emare-Pusula olarak isimlendirilmiştir. Emare serisinden sonra ise Aslı Arslan Sokak Nöbetçileri serisi ile adını iyice duyurmuş ve okur kitlesini genişletmiştir.
İspanya İç Savaşı'nın sembolik yeri olan Guernica, o dönemde stratejik konuma sahip olmasından dolayı, bölgedeki faşist güçlerin desteklenmesi amacıyla, diktatör General Francisco Franco tarafından yönetilen Milliyetçi Güçler'in talimatıyla 26 Nisan 1937'de Alman ve İtalyan uçakları tarafından bombalanmıştı.
Guernica, Pablo Picasso tarafından 1937'de yapılan, İspanya İç Savaşı sırasında Nazi Almanyası'na ait 28 bombardıman uçağının 26 Nisan 1937'de İspanya'daki Guernica şehrini bombalamasını anlatan, 7,76 m eninde ve 3,49 m yüksekliğinde anıtsal tablodur.
Küçük Prens'in Büyülü Dünyası
Hala Sahra Çölü'nde kendi büyülü dünyamda küçük bir prensim. Gideceğim uzak gezegenlere ama kendi küçük dünyama geri dönmek üzere. Ben hayatı sorgulayarak yaşayan, her şeyin nedenini bilmek isteyen Küçük Prensim. Sadece anlamak ve bilmek istedim. Anlamak ve gezmek, içime kök salmış çiçeğimle beraber.
Hayat uçağım insanların hava sahasının dışına çıkmıştı. İnsanlar beni savaşa göndermişti, bana benzeyen birilerini öldürmem için. Benim uçağım düştü. Bir yitiktim artık. Bir yitik, dünyanın dışında kendine ait küçük bir dünyası olan küçük bir prens. Ben küçüktüm ama sorularım büyüktü. İnsanlar büyüktü ama onların soruları yoktu. İnsanlar soru sormayı, sorgulamayı bırakmıştı. Ben de çareyi onların gezegenin ve gerçeğinin dışına çıkmakta bulmuştum. Kafamda nesneleri dönüştürüyordum. İnsanlarsa gözlerinin önündeki nesnelerin altında eziliyordu. İnsanlar bu kötülüğü neden kendilerine yapıyorlardı? Hiç anlamıyordum.